I.Bölüm

II.Bölüm

III.Bölüm

IV.Bölüm

V.Bölüm

VI.Bölüm


ÇAĞDAŞ BiREYSEL VE YÖNLENDiRiCi EĞiTiM SiSTEMi

 

     






 
 
 

II.Bölüm

 
 
      
  
 
           ÇAĞDAŞ  VE  DEMOKRATİK  EĞİTİMİN TEMELLERİ  
              

1 -     GENEL BİLGİLER

 
        Eğitimin  ham maddesi insandır, insanın eğitimi tekrar insana dönen verimli bir  yatırımdır. Bu amaçla insana  yapılan  yatırımlar  yatırımların  en  kutsalı olduğu  ilkesiyle  yola  çıkılmalı, ham maddesi tekrar insana dönecek bu yatırımlar desteklenmelidir.Bu günümüzün çocukları, yarınlarımızın gençleri, büyükleri olarak ülkemizin gelişimine katkıda bulunacak gelecek neslin çocuklar olduğunu, her çocuğun bireysel ayrıcalığı ne olursa olsun bir değer olduğunun bilincinde olan Atatürk!..Günümüzden yıllarca önce, Cumhuriyeti geleceğimizin yetişkinleri çocuklara, “ Ey Türk Gençliği” hitabesinde ise gençlere  emanet etmiştir. Geleceğimizin teminatı çocuklarımızı eğitirken onların bizler ve ülkemiz için ne kadar önemli olduklarını asla ve asla unutmayalım.Bu amaçla Lütfen! Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşayan her insanın ülkeye yararlı  bireyler olarak yetişmesi için insan olmanın, insanca davranmanın unsurlarını kavrayacak anlayış ve biçimde tüm yönleri ile  bilgilendirilip, eğitilmelerine  özen  gösterelim. Şu anda  bir  şairin çocuklarımız, yarınlarımız ve  geleceğimiz  olan çocukların, yaşantımızda ne kadar önemli  olduğu ve sağlıklı bir neslin yetiştirilmesinde çocukluk çağının ne kadar önemli olduğu konusunda yazdığı aşağıdaki mısralar, zihnimde ve tüm benliğimde  canlandı !..

   

                                            ÇOCUK

 

                 Çocuk bir mumdur, ışıktır; söndürmeyelim.

                 Çocuk bir güldür, çiçektir; soldurmayalım.

                 Çocuk bir müziktir, melodidir; susturmayalım.

                 Çocuk bir şanstır, lütuftur; harcamayalım.

                 En güzel yatırım,

                 Çocuğa yapılan yatırımdır; unutmayalım.

 

         Bu amaçla eğitim  programları  belirlenirken, insan hakları, çocuk hakları  T.C.  Anayasasındaki  eğitim  hakkı ve değişmez temel ilkeler, çağımızın bilgi,teknoloji ,iletişim, üretim ve bilinçli tüketim toplumunun değişen sosyal değerleri esas alınarak, programların küreselleşen dünya düzenine ve  çağımızın   koşullarına  uygun olarak acilen düzenlenmesi  ve  eğitim  koşulları  buna uygun uyarlanması  esas olmalıdır.Ancak, eğitime yapılan yatırımın ülke gelişimi açısından düşünüldüğünde gayri milli hasıladan eğitime ayrılan payın yetersiz olduğu ve arttırılması gerektiği zorunluluk olmaktadır.Ancak ülkemiz koşulları göz önüne alındığında, devletin küçültülmesinin ön koşulu özel sektörü ve girişimciyi destekleyerek bu alanda yatırımları özendirilmelidir. Devletin bu alanda görevi özendirici düzenlemeler yapmaktır.Ancak özel girişimci okul  açıyor ülkemize katkıda bulunuyor diye genel ilkelerden asla ve asla taviz verilmemelidir.Bu hususun ülkemiz açısından önemi o kadar büyüktür ki bunu çok iyi bildiğiniz, Davranışçı Watson’ un  bir sözü ile tekrar anımsatmak istiyorum. İleri ki konularda değineceğim gibi Eğitim Kompleksi yapısı içinde yerel yönetimlerin eğitimde katkı sağlayacak katkı payları oranı arttırılarak, bazı eğitim fonları nüfusa göre eşit olarak yerel yönetimlere aktarılarak tüm fiziki alt yapı yerel yönetimlerce yapılmalıdır. Eğitim Kompleksi özerk ve demokratik yapısı içinde kendine gelir oluşturarak, devletten alacağı bazı yardımlarla da finansmanını sağlamalıdır.

 

         “Bana  iki  kardeş  getirin,  birini cani, diğerini  bilim  adamı  yapayım.”

     

        Kısacası eğitimde süreç içinde uygulamadan kaynaklanan sorunlar çıktıkça gerekli düzenlemelerin yapılması için özel girişimciler desteklenmelidir.Ancak bu maddi yönden devletçe kolaylıklar sağlanarak yapılmalıdır.Devlet okulları için geçerli olan tüm kurallar bu kurumlarda geçerli olmakla kalınmamalı daha da önemlisi denetim arttırılmalıdır. Hatta kurum içinde  MEB. ‘ne  bağlı oluşturulan denetim birimi o kurumun işlerini kolaylaştırıcı, yardım edici bir rolü üslenebilir.Ancak bu birimin personeli her yıl değiştirilmelidir.               

       Yetiştiren insan, yetişen de  insandır .Bu amaçla her iki kesiminde birbirleriyle sağlıklı  iletişim kurma ve insan ilişkileri konusunda yetiştirilip, eğitilmeleri gerekmektedir.Temel amaç her düzeyde ve her meslekte topluma yarar sağlayacak, verimli ve üretken bireyler yetiştirmek olmalıdır.

 

           Programların  Aşağıdaki  Eğitim  Koşullarına  Uygun Düzenlenmesi  Gerekir.

 

          1- Eğitim   süreci,   sürekli  değişim  gösteren  bir  süreçtir.  Çağdaş değişimler, teknolojik ve bilimsel  değişmeler  eğitimi  etkiler.  Çağa  uygun  düzenlemeler yapılmadığında  çağın gerisinde  kalınır.

                                                             

        Çağdaş düzenlemelerin yapılmasının  geciktirilmesi durumunda;  bir çok  eğitim  sorununun   da  yaşanılması  kaçınılmaz  bir  gerçekliktir.

        Bu amaçla çağdaş,teknolojik ve bilimsel değişmeleri de dikkate alacak şekilde programların  düzenlenmesi gerekmektedir.Bu değişimler eğitimin hizmetine geciktirilmeden  sunulmalıdır.  Eğitimde başarıların,verimliliğin ve kalitenin arttırılması,  önündeki  engeller  zaman    kaybedilmeden kaldırılmalıdır.Bir  ulusun gelişip, kalkınması için  yenileşmelere  sürekli  açık olmak, çağdaş teknolojiden  yararlanmak, bilimsel  yöntemleri kullanmak ve her koşulda ve ortamda bireyin eğitiminin sağlamak  gerektiği unutulmamalıdır.

 

        İnsanlar  hep  iyi  özelliklerle  dünyaya  gelirler. Onları kötü ya da iyi yapan  başta  aileleri, yetiştiği  ortam  ve  kendileridir.

                                        

             2- Eğitime  yapılan  yatırım, yatırımların  en yararlısıdır. Bu  amaçla  yaşamın her döneminde ve her sektörde bireyin kaliteli eğitimi sürekli ve devamlı olarak gerçekleşmelidir.Eğitimde başarı, verimlilik ve kalitenin gerçekleşmesi için yenileşmelere sürekli açık olmak,çağdaş teknolojik gelişmelerden yararlanıp eğitimin hizmetine sunmak, çağdaş eğitim yöntemlerinden yararlanmak ve bireysel,öğrenci merkezli  ve her türlü alt yapının düzenlendiği  eğitim  ortamları oluşturulmalıdır.

 

             3-  Eğitimde diğer örgütlerde olduğu gibi karlılık aranmamalıdır.Eğitimde kalite verimlilik,üretkenlik esas olmalıdır.Karlılık düşünülmemelidir,verimlilik ön plana alınmalıdır.

            Kalite ve verimliliğin sağlanması kurumların çağın koşullarına uygun kendilerini yenilemeleri,iyi ve sağlıklı organize olmaları,personelin memnun, mutlu ve işini severek yapacağı,iş doyumuna ulaşacağı ortam ve koşulların oluşumu ile gerçekleşir.                                          

            Bu koşullar düzenlendiğinde  eğitimde etkinlik, amaçlara ulaşma, programı uygulama daha verimli olmaktadır. 

             Kaliteli eğitim ise sağlıklı ve demokratik yapılanma,insanın değer olarak ön plana alındığı bir örgütlenme, toplumun ihtiyaç duyduğu her alanda verimli nitelikli yetişmiş personel ,bireysel çalışmalar yerine  ekip çalışmasının ve her bireyin görev ve sorumluluğunun ön planda olduğu,katılımcı ve paylaşımcı bir anlayışın egemen olduğu, çağın teknolojik olanaklarından yararlanarak düzenlenmiş  eğitim ortamı ve öğrenci merkezli  çağdaş bir eğitimle  gerçekleşir.

 

           Tüm kurumda çalışanların memnun olduğu,severek-isteyerek yaptığı çalışmalar bireyi mesleki doyuma ulaştırır.işbirliği ve koordinasyon içinde tüm çalışanların elbirliği-ekip çalışması ile yapılan işlerde hem başarı sağlanır, hem de dedikodular çıkmaz. Çalışanlar arasında güven ortamı oluşur.Kendi görev ve sorumluluğunu mutlulukla yapma çabasına girişir.Tüm çalışanların eğitime katkıları koordine bir şekilde yapılmalıdır. Örgütlerin (eğitim kurumlarının) yapısı ekip çalışmasına uygun olarak yeniden düzenlenmelidir.

 

           4- Eğitimde, eğitim ders dışı  zamanların ( eğitim sonrası ders dışı sürelerin ) en iyi şekilde değerlendirmesi insanın eğitiminin bir parçası olarak önemli bir etkendir.

             Bu amaçla bu  sürelerin en verimli ve yararlı bir şekilde geçirilmesi için kültürel ve sportif aktivite  ve  etkinliklere  ağırlık  verilmelidir. Bu amaçlara uygun mekanların  oluşturulması gerekmektedir.

 

           5- Bireyler yaşamlarının belirli dönemlerinde,belirli koşullardan dolayı eğitim olanaklarından  yararlanmamış olabilirler. Bu  bireylerin, yaşantısı  süresince  fırsat   bulduğu bir dönemde kendilerini  geliştirebilmesine olanak tanınmalıdır..Eğitimde  bireylerin  yaşantısı  süresince  eğitimi  yolu  tüm  bireylere  sürekli açık  tutulmalıdır.

 

          6- Dolayısı ile yaşamının her döneminde bireylere eğitimden yararlanabilme sine fırsat verilmesi  eğitimde  fırsat  eşitliğinin gereklerindendir. Bu  amaçla eğitim-öğretimin her evre  ve aşamasında (kademe-sınıfta) her türlü yatay-dikey geçişler düzenlenmelidir..

           Çağdaş eğitim modellerinde her bireyin bir değer olduğu ilkesiyle yola çıkılmalı,her bireyin bireysel özelliklerine uygun yaşantısının her döneminde kendisini  geliştirme  ve  yenileme  fırsatı verilerek,  topluma  yararlı  bir  bireye  dönüşecek  şekilde  eğitimde  yasal  yapılanmalara ve  sürekli  düzenlemelere  gidilmelidir.

 

           7- Bilhassa eğitim, bilgi çağı koşullarına göre düzenlenmelidir. Bilgi çağı bireyleri ön plana çıkarmıştır .Bilgiyi  insanlar ,ürünü  makineler  üretir.

             Bireylerin bireysel özelliklerine ve  çağın  koşullarına uygun sürekli  eğitilmeleri bilgi çağının bir gereğidir.Ayrıca nitelikli bilginin üretilmesi için bireysel özelliklere uygun insan yetiştirilmesi esas olmalıdır.

          8- Eğitimde her bireyin eğitimde fırsat eğitliğinden yararlanması için kurumların tek tip olması yetersiz olmaktadır.Her kurum bireylerin başarı, yetenek, ilgi ve potansiyelleri dikkate alınarak her bireyin eğitimden kendi potansiyeline uygun yararlanmaları esas alacak tüm koşullar düzenlenmelidir.

 

           9- Eğitim sisteminde kazananın  ve  kaybedenin  olmadığı, tüm   gençlerin potansiyellerine  uygun  ve  bireysel  ayrıcalıklarını  dikkate alan   ve  üst eğitime geçiş  koşullarının  düzenlenmesi  esas  olmalıdır. 

           Bu amaçla öğrenci yöneldiği alanla ilgili, mezun olacağı bir üst kurumda eğitim olanağını, gece,hafta sonu eğitim programlarına devam ederek ya da sınavlara girerek,  evde,işyerinde Internet ortamında vb. her koşulda ve ortamda kendini geliştirme olanağı sağlanmalıdır. 

 

          10- Eğitim kompleksinin bünyesindeki kampus,amfi ve eğitim kurumları çok programlı  ve  çok amaçlı okullara dönüştürülmelidir.Bulunduğu  ilin özelliğine uygun programlar yaygınlaştırılarak; ilin her alanda üretime katkıda bulunacak, ilin  ve yörenin okullarına dönüştürülmelidir.

 

          11- Eğitimin ürünü geç alınan ve belirli bir süreç gerektiren bir yatırımdır. Eğitim 5 yıllık kalkınma planları doğrultusunda düzenlenmeli; üretken bireylerin yetiştirilmesi için eğitimin her seviyesini tamamlayan birey için istihdam sağlayıcı tüm önlemler alınmalıdır.

            Diğer deyişle çağa , yöreye uygun belirli bir eğitimi olan birey topluma yararlı bir birey olarak üretime katlıda bulunabilmelidir.

                                                                           

          12-  Katılımcılık; tüm eğitimde söz sahibi olanların eğitime katkısı sağlanmalıdır. Her bireye görevleri ile ilişkili sorumluluk yüklenmeli ve sorumluluklarını yerine getirmesi konusunda çabaları ekip çalışması anlayışı içinde desteklenmelidir.Görevini kötüye kullanmaya kalkışandan hesap sorulmalıdır.

 

         13- Programlar yöresel olmalıdır.İlerde ayrıntılı olarak açıklanacağı gibi yörelerin, illerin konumları, gelişme durumları ve gerçekleri dikkate alınarak, öncelikli o yörede işe yarayacak programlara ağırlık verilmelidir.

 

          14-  Programlar eğitilen bireylerin her dönemdeki fiziksel duyuşsal, sosyal, bilişsel,  psiko- motor  ve  davranışsal  özelliklerine  uygun düzenlenmelidir.

 

          15- Ülkenin, bölgenin ve bulunduğu ilin  koşullarına uygun, ihtiyaç duyulan meslek ler de ara gücü ve nitelikli  kalifiye elamanların yetişmesini hedefleyip, gerçekleştirmelidir. İlerden, yörelere, yörelerden, ülkemizin tüm bölümlerine doğru,  ekonomik, istihdam, üretim gibi  sorunlarını çözücü, her bireyin  üretken hale getirildiği ve bunun sonucu illerden başlanarak,ülkemizin üst düzeyde gelişimine katkı sağlayacak biçimde genel bir seferberliğin başlatılarak, eğitim programlarının ihtiyaç, işe yararlılık  toplum yararı gibi üretkenlik gibi koşulları ön plana alacak şekilde yeniden    düzenlenmelidir .Programlar bu özelliği ile bu güne ve geleceğe yönelik talepleri karşılayacak özellikte olmalıdır.

 

         16- Öğretmen yetiştiren kurumlar yeniden düzenlenmeli,mesleki eğitimin lise bölümünde eğitim programlarına yer verilmeli, bu meslek cazip hale getirilmeli,  öğret menlik mesleğinin bir statüye bağlanması, herkesin öğretmen olması yerine eğitim programını bitirenlerin öğretmen olması, ( Diğer mesleki ve teknik eğitim liselerinde olduğu gibi sınavsız üst öğrenime geçişlerinin yolu açık tutulmalıdır.)  branşlar içinde uzmanlaşmaya gidilerek,  bu yolla nitelikli eğitimcilerin yetişmesi sağlanmalıdır.

 

         17-  Öğrenme  teorilerini dikkate alacak şekilde düzenlenmelidir. Çağdaş eğitim teorileri ile uygulama bütünleştirilmelidir. Çağımızın  koşulları  bireylerin yeteneklerini,  yaratıcı  düşüncesini, toplumun gelişen koşullarına, ihtiyaçlarına ve yararına yöneltmeyi gerektirmektedir.          

 

         18-  Çocukların  gelişim  dönemlerinin;  duygusal, sosyal, zihinsel, psikolojik  ve davranışsal özelliklerine uygun programlar ( Genel eğitim programı ) yörelere ve illere göre düzenlemeler yapılarak,ilin koşullarına ve ihtiyaçlarına uygun  eğitim-öğretim  programları  oluşturulmalıdır.  (Kurum  Program Komisyonu) 

 

          19-  Programlar, öğrencinin işine yaramayan, yaşantısında ve gelecekte kullanamayacağı, lüzumsuz bilgilerden arındırılmalı ; öğrenciyi bıktırıcı, soğutucu yıldırıcı ve ağır  müfredatlar bakımından,topluma yararlı birey olmanın gereklerini çağdaş insanı  profilini oluşturucu,temel bilgi ve  kültürün aktarıldığı insani özelikleri kazandırmaya yönelik bilgiler dışında gereksiz bilgilerden arındırılıp, sadeleştirilecek, şekilde  gerekli içerik ve süre düzenlemeleri yapılmış olmalıdır.

 

          20- Dünya ile entegrasyonun sağlanmaya çalışıldığı ve  ülkemizin AB’ ye geçiş sürecinde yaşadığımız, ulusların  globalleşmeye çalıştığı  bir   çağda  yaşıyoruz .Bu  çağa geçişte ,  globalleşen dünyada yerimizi almamız  gerekmektedir. Bu amaçla insanlarımızın kendi  yakın çevresinden başlayarak,ülkemizde,Avrupa ülkelerine ve dünyaya uyum  sorunlarını  yaşamaması  için eğitim  sistemimizi,   bugün   İskandinav   ve  Avrupa  Topluluğu  ülkeleri  ile  ( özellikle Almanya’da)  uygulanan  yönlendirme  boyutu  ve ABD ’de uygulanan bireysel-yerel  boyutu da dikkate alarak, ülkemiz koşulları  ve  yörelerimize uygun  bu boyutlarda düzenlemeleri gerçekleştirmenin gerekliliğini  ön   plana   çıkarmıştır.Ayrıca  bu günkü  eğitim  sistemi  ve  eğitim  şekli  bireylerin  kendilerini  her  zaman  geliştirip,  yenilemesine  olanak  tanımamakta  ve  bu  nedenle  topluma  yarar  getirecek,  üreterek  üretime  katkıda  bulunup  ülkesini  geliştirmeyi  sağlayacak  bireyler  topluma  kazandıramamaktadır.Bunun  yerine  diplomalı  işsizler  ordusunu  yetiştirmektedir.Bu durum ülkemizde büyük sorunlar yaşamamızla kalmamakta, dünya ülkelerince yanlış tanınmamıza Avrupa ve Dünya ile entegrasyonda güçlükler yaşamamıza neden olacaktır.

 

       Dünyadaki eğitim birliğine geçişte, her yörenin ve ilin eğitim koşulları uygun programlar Bireysel özelliklerine uygun çok değişik programlardan mezun olan bireyler, yetiştiği programlarla ilgili mesleklerde istihdam edilmelidir.Üretken  ilin üretimine katkıda bulunacak kalifiye elemanlar yetiştirerek, toplumun ülkenin kalkınmasına çalışarak,daha çok çalışarak; ancak her bireyin çalışması ile ülkemiz kalkınacaktır. Atatürk’ün de belirttiği gibi Türk Milleti çalışkandır.Bizim insanımız kendilerine iş olanağı verildiğinde, çalışarak ülkesine katkıda bulunacaktır.                                                                                       

 

            “Eğitimdir  ki;   bir   ulusu   ya   özgür , bağımsız , şanslı  ve  yüce  bir  toplum   halinde   yaşatır,  ya   da   onu   esirliğe,  yoksulluğa  sürükler. ‘                                                                                                                                                                    

                                                                                                                       K.ATATÜRK

 2 . EĞİTİMİN  ÇAĞDAŞ  TEMELLERİ      
 

               Bileneceği  gibi , Öğrenci :  “öğrenen kişidir.”  Dolayısıyla  kendi  öğreniminden  kendisinin öncelikli  olarak  sorumlu  olması  gerekir.  Bu  sorumluluğu  kazanması  için  neleri  ne kadar,  nerede ,  nasıl  öğreneceğini  de  bilmesi  yani   eğitimin  bizzat  içinde  yer  alması , katılması kendi  kendinin   eğitiminden  söz  sahibi  olması   gerekir.  ( Tüm  bireysel  özelliklerine uygun  bir  alanda  isteği  dikkate alınarak, yönlendirilmesi gerekir.)

             Öğrenciler  dışında  eğitim   kurumlarında  görevli  olan  her  düzeyde  ve  kademedeki  eğitimcilerin    (Sınıf  öğretmenleri,  branş  öğretmenleri,  rehber- psikolojik  danışmanlar, ilköğretim  müfettişleri , idareciler,  yöneticiler,  öğretim  üyeleri,  Asistanlar,  Yardımcı  Doçentler, Doçentler  ve  profesörler  gibi    eğitim  işini  bizzat  yürütenlerin,  eğitimde  birinci  derecede  söz   sahibi  olmaları   gerekirken;  eğitim  sistemlerinin  nasıl  olması  gerektiği, hangi  sistemin uygulanması  gerektiği   konularında   başta   MEB. ‘nın  başındaki   siyasi   bakanın  görüşü   ve  ağırlıklı  bu  görüşteki  görevli  kadrolar,  çarpık  ilişkilerle  bağlı   bürokratik   mekanizma ;  sürekli   masa  başında   eğitim   teorileri  ve  ısmarlama  eğitim  sistemleri doğrultusunda  kararlar almışlar;  bazı  eğitim  sistemlerinin  daha  önce  denenmesi  sonucu  ortaya  çıkan  sorunlar  ilgililerce  bilinmesine  rağmen  siyasi  ve  politik  çıkarlar  ön  plana  alınarak  bilinçli  ve  kasıtlı  olarak  gerekli  önlemler  alınmadan,  sorunlar  ortadan  kaldırılmadan,  ülkemizin  kültürel  yapı sına  ve  diğer  koşullarına  uygun olup  olmadığı  bile dikkate alınmadan, eğitim  sistemleri yarar - zarar,   ülkemize  uyup-uymama, koşulların  ve  alt  yapının  yeterli- yetersiz, uygulanıp – uygula namayacağı   vb.   koşullar  oluşturulmadan   uygulanmasına  geçilmiştir.  Daha  sonra   kaçınılmaz   sonucun   gereği ;   sistemden   kaynaklanan  sorunlar  çıkmış,  bu   sorunları  çözmeye   yönelik   köklü  olmayan   yasal   düzenlemelere  gidilmiştir. “ Tüzük, Yönetmelik, Yönerge,  Genelge   vb. değişiklikler “    Bu  düzenlemeler  çoğu   zaman   göstermelik  olarak   yapılmış   ve  genelde  düzenleme   yapılıncaya  kadar, geçen  uzun  sürelerde  eğitimimiz derin ve  tamiri  olanaksız yaralar   almıştır. Bu  yaralanmalardan  en  çok  eğitimde  söz  sahibi olan  ve  bizzat  eğitim  işini   yürüten  uygulayıcılar, ( İdareci ve  öğretmenler, her kademedeki  eğitimciler  vb.)  ikinci   söz sahibi olması gereken,  o  günlerin çocukları ve  günümüzün  gençleri  ve  yetişkinleri  olan  ülkemizin  geleceğinde söz sahibi olan  bireyler, üçüncü  olarak,  eğitime yıllarca  yatırım   yapan     devletimiz   ve  aileler   büyük   yaralar   almışlardır.

           Bilineceği  gibi  canlı  olmayan  maddeler   yara  aldığında  onarılabilirler   ayrıca  bu   etik  kurallara   uygundur . Ayrıca  maddeye  verilen  zarar  fazla  önemli  değildir  ve  her  zaman  düzeltilebilir.  Oysa  biz  canlılara  , çocuklarımıza  ve  gençlerimize  verilen  zarar ve tahribatın onu yaralayıp, iz  bırakır. Ayrıca  düzelmesi  belirli  bir süreyi  içerir  ve  de  tahribatın   etkisi  yıllarca  bazen  ömür  boyu ,  onu  olumsuz  etkileyebilir. İlerdeki  yaşantılarını , kişiliğini, geleceğini   karartabilir.   Onun  üzerinde   bıraktığı  duygusal,   sosyal,  bilişsel   ve  kişisel  etkiler  yaşantısı  süresince  etkilemeye  devam  eder..  Ayrıca  eğitim  sektöründe   davranışta  oluşan  değişiklik,    eğitim - öğrenimle  kalıcı  ve  sürekli  hale gelmiştir. Bireylerdeki  davranış  değişikliği ve açılan yaraların ve  verilen zararların;  bireyler  üzerindeki  olumsuz etkilerinin telafisi olmadığı gibi bireyin kişiliği, düşünceleri,  yaşama  bakışı  ve  geleceği    üzerinde   büyük  olumsuzluklar   ve  hayal  kırıklığı    yaşaması  ile  sonuçlanır.   Bu  durum  eğitim  alanında   bireylere   verilen  zararların   önce  kendisini ,  yakın  çevresini  ve  daha  sonra  zincirleme  olarak  tüm   toplumu   olumsuz  etkiler.    Ancak   şu  unutulmamalıdır.  Eğitime   verilen   zararın,  yapılan  tahribatın   hiçbir  koşulda  telafisinin  mümkün  olmadığı   bilinmelidir.  Bu  durum  göz ardı  edilmeden  eğitim  sistemlerinde,  bir  sistemin  uygulanması  kararı alınmadan,  ülkemiz  koşullarına  uyup  uymadığı  konularında   sistemin  denenmesi, deneme  sonuçlarına  uygun   düzenlemeler   ise  ancak  eğitimde  söz sahibi  olan  kişi, kurum, kuruluşların    birinci  derecede   katkıları ile gerçekleşeceği unutulmamalıdır. Daha  sonra,  Sivil  Toplum  Örgütlerinin   kısaca  eğitim  sektörüne  katkıda  bulunacak  tüm  tarafların  görüşlerine   başvurulup;    bu  görüşler  dikkate  alınarak,   eğitimde  söz  sahibi  olan  uygulayıcıların  görüş,  öneri   ve  çözüm  yolları  ile  beslenip,  şekillendirildikten  sonra  gerekli  yasal  düzenlemeler  yapılmalıdır.  Aksi  halde  yukarıda  belirtilen  şekilde    ya  da  gerekli  bilimsel  çalışmalar  ve    deneme uygulamaları  yapılmadan,  ortaya  çıkan  sorunlar  çözüme kavuşturulmadan ,  siyasi  kararlarla   oldu  bittiye  getirilerek,  masa    başında  bir  anda  alınan  kararlarla   eğitim   sistemlerini  hazırlayıp,  uygulanması   ülkemiz  eğitiminde  uygulamada  sorunların  çıkmasına  neden  olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Uygulamayı  yapan  kişilerin  görüş  ve  önerilerine  bile  başvurma  gereği  duyulmadan;  eğitim  sisteminin  hemen  uygulamaya  geçirilmesi   kararını  alanlar; alanların da  ne kadar  üst  düzeyde  teorik  bilgiye  sahip  bulunsalar, alanlarının  uzmanı, hatta  alanlarında  kariyer yaparak,  unvan kazanmış ya da tanınmış   kişiler  bile  olsalar;  hatta    önerecekleri   ya  da  düzenledikleri  eğitim   sistemi, çağdaş ve gerçekçi olmadığı gibi uygulamada bir çok sorunların çıkması doğaldır.Tüm olası koşullar düşünülmeden ve bizzat eğitimcilerin katkısı ile düzenlenmeyen sistemler, dünyanın  en  çağdaş  en gelişmiş eğitim  sistemi  olsa  bile, sonuçta sistemin  uygulanması  esnasında  uygulamadan  kaynaklanan  sorunlar  çıkacaktır. Sorun  çıkma  olasılığı   başlangıçta  çok  düşük  olsa  bile , teknolojik  gelişmelerin  baş  döndürücü  bir  hızla  gelişip,  değiştiği  dünyada;  değişim ve gelişmelere  uygun  düzenlemeler, yörenin  koşullarına  uyarlanma  sağlanma dan,   uygulanma  olasılığı  yüksek  olamaz. Eğitimde  söz  sahibi  olan  uygulayıcıların  katkı  ve  düzenlemelerin  yapılmadığı  bir  eğitim  sistemi;  ülkelerin,  bölgelerin, illerin  hatta  semtlerin  özelliklerine  göre   her  zaman   ve  koşulda  sorunlar  çıkması  olasıdır  ve  doğaldır.

          Tüm  bu  nedenlerle  her  eğitim  sistemi  uygulamaya  geçilmeden ;  yukarda  belirtilen  tüm  koşular  göz önüne alınarak  gerekli  düzenlemeler  yapılmalı  ve  uygulama   okullarında  uygulanıp;  daha  sonra   Türkiye   genelinde  uygulamaya   geçilmelidir.  Diğer  deyişle  her  sistemin   bir  geçiş  dönemi  olmalıdır. Bu  geçiş  döneminde,  en az  kesim  denenerek, en az zararla  atlatılması  için, alt yapı  dahil , tüm  olumlu  koşullar  önceden  bilimsel  araştırma  verileri  ile  desteklenecek  nitelik  ve  nicelikte  düzenlenmelidir. Bunlar  hep  hayal  ve  uygulanması  güç  olan,   uygulansa  bile   sonuç  alınması  zaman  isteyen  çalışmalardır. Diyerek, görüşler ortaya  atanlar çıkacaktır. Ancak  bir sistemin denenmesinde  denek  olarak kullandığımız  kişilerin  insan  olduğu,  hatta  bizim  çocuklarımız,  bizim  geleceğimiz olduğu unutulmamalıdır. Bu  nedenle bunun ihmal  edilmesi hatta  savunulması  bile gereksiz  olan  ve  eğitici  anlayışı ile  çelişen  tutum  ve  davranışlardır...

         Eğitim  sistemi, tüm  koşullar  dikkate  alınıp  uygulamaya  geçilmiş  olsa  bile,  her  yerde  ve  süreçte  uygulanabilirliği  farklı   olabilir.  Hatta  bu  gün    tüm  koşulları  ile  uygun  olup,  yarın  bu  koşullar  uymayabilir. Bu  nedenlerle, sistemin  uygulanmasının  her  aşamasında   ortaya  çıkan  sorunlar  kurumun  ilgili  komisyonlarında  ele alınarak,  çözüm  yolları üretilmeli ve gerekli  düzenlemeler  bizzat  uygulayıcılar  tarafından  yapılabilmelidir.  Uygulamada  ortaya  çıkan  bu  sorunlar  il-ilçe  komisyonlarında  çözümlenip, düzenlemeler    yapıldıktan   sonra  ya taşra  birimleri  yetkililerinin  ya  da  MEB ‘ nın  onayıyla  ilgili   kurumlarda   ivedilikle   uygulamaya  geçilmelidir.

            Bu günkü eğitim sistemi, öncelikli olarak ülkemiz ihtiyaçlarına uygun, üretken bireyleri yetiştirmekten uzaktır.Öğrencilerin bireysel ayrıcalıklarına uygun alanlara yönelmelerini sağlayamamaktadır.Her geçen yıl genç nüfusun artış gösterdiği ülkemizde, çağdaş ülkeler seviyesine çıkmada yeterli sayısal çoğunluğa sahip olmanın ayrıcalığını ülkemiz lehine kullanma önem kazanmaktadır.Bu nedenle bu genç nüfusun önce ülkemiz gerçekleri ve ihtiyaçları daha sonra dünya gerçekleri ve ihtiyaçları dikkate alınarak; çeşitli sektörlerde çalışacak, üretken bireylere dönüştürmek gerekmektedir.Bu amaçla her öğrencinin bireysel ayrıcalıklarına uygun yetiştirilmeleri hedeflenmelidir.Ya da yalnız ülkemiz gerçekleri ve ihtiyaçları dikkate alınarak, eğitim komplekslerinin sayıları bu genç nüfusa uygun arttırılması veya ilerde sorunlar çıkmaması için Aile Planlamasına gidilmelidir.

          Bu  gerçeklik sonucu çocuklarımızın,gençlerimizin, üretken bireyler olarak toplumda yer aldıkları ve üretime katkıda bulundukları oranda ülkemizin kalkınıp, gelişeceği; çağdaş ülkeler seviyesine, hatta üzerine çıkacağı, bunun yolunun ise çağdaş eğitimden geçtiği hiçbir zaman unutulmamalıdır.

           Avrupa  Topluluğu’na  “Avrupa Birleşmiş Devletlerine ”  ülkemizin girmesi, Onların bu topluluğa bizi kabullerinde ki bahaneleri ortadan kaldırmak, kabulümüzü kolaylaştırmak; her şeyden önemlisi kendi ülkemizin gelişip, kalkınması, çağdaşlaşması ve dünya üzerinde hissedilir bir önemi olması ( Stratejik ve Jeopolitik önemi dışında da dünya ulusunun çağdaş ve kalkınmış bir ulusu olması.) için insanlarımızın , hükümetlerin istekli  bulunduğu ve çaba  gösterdiği  ülkemizde; Avrupa Birliğine ve aşamalı olarak Dünya Devletleri Birliği ’ne entegrasyon için Olmazsa olmaz koşulun eğitim  olduğu,  daha  sonra da  eğitimin   çağdaşlaştırılmasının  gerekliliği kadar zorunluluğu önem taşmaktadır. Dünya için değil kendi ülkemiz için, ülkemizin çağdaş ve üretken dünya ailesinin bir parçası haline gelmesi için  ülkemizdeki tüm  bireylerinin  her alanda  ve  sürekli   eğitilmelerinin  esas  alınmasının  gerekliliğinden  çok, olmazsa olmaz zorunluluk  olduğunu, gelişip, kalkınmamız da, çağdaş bir ulus olmamızda her alanda  çağdaş ve demokratik bir eğitime gereksinim duyulduğunu satırlarımda   sürekli   vurguladım.... vurguladım...                                                   

          Bu  nedenlerle,  mevcut  eğitim  sistemimizde  yeni, çağdaş  düzenlemelere  ihtiyaç   bulunduğu ; ancak,  bu  düzenlemelerin  yapılması  için  önümüzde  bir çok  engeller  bulunduğu  acı   gerçeği  ile  yüz  yüze  geldim. ”1995  Eğitim  Şurası  üyeliğim  ve  sonrası  eğitimde 8 Yıllık Kesintisiz ve Zorunlu Eğitime geçiş dışında çağdaş gelişmeleri göremedim.”  Bu  konuda  düşüncelerimi  satırlarıma  dökerken:   Olumsuz  ve  umutsuz  olmamın  en   önemli  gerekçesini,  daha  önce bazı gerçekleri sıralayarak,eğitim sistemimizde sürekli yaşanan gerçeklerde belirttiğim; Türk  Milli  Eğitimi ’ nde   ve  eğitim  sistemlerinde  hep  siyasilerin  egemen  olduğu  anlayışıdır.

          Yıllardan  beri  ülkemizde  aynı  yapının  korunması,  bende  olumsuz  bakış açısı geliştirmemi ve bir  o kadarda  umutsuz  olmamı  sağladı.  Bu  nedenle  eğitimimizin   başarılı  olması  yönünde  birinci  engelin  siyasi  engel  olduğuna  inanmaktayım.  Çağdaş  Bir  Eğitim  Sistemine,  Milli  ve  Evrensel  Bir  Eğitim  Programına  geçiş  yolunda  olmazsa  olmazlardan  birisi  MEB ‘   Siyasetten  arındırılıp,  Özerk  bir  yapıya  kavuşturulması   Milli  Bir Devlet  Politikası  olmalıdır. Bakanlığımız, siyasi  bir  bakanlık olmaktan  çıkarılıp;   Atatürk’ ün  Cumhuriyetin  kuruluş  yıllarında hedefleyip, belirlediği; çağın  ve ülkenin  koşullarını  karşılayan milli ve  çağdaş  bir  yapıya  tekrar kavuşturulmalıdır. Böyle  bir  yapıda  devletin  denetim  yetkisi  ilgili  mercilerde  bırakılmalıdır. Eğitimimiz  ve  ilgili  kurumlar,   siyasetten arındırılma  ile  yetinmemeli , illerin  , yörelerin  koşullarına  uygun  taşra  birimlerine  görevlerin  büyük  bir   bölümü  aktarılarak ;  eğitim  işi  eğitimde  söz  sahibi olan eğitimcilerin yetki  ve  sorumluluğuna  bırakılmalıdır. Uygulayıcılar “ Milli  Programı”  ülkemizin , çağımızın  ve  yörelerin - illerin    koşullarına  uygun:  Demokratik,  laik, insan,  hak   ve   özgürlüklerine  bağlı,  bireysel   ayrıcalıkları,  çevresel koşulları,  değişim  ve  gelişmeleri vb. çağdaş gelişmeleri dikkate  alan  ve  ülkemizin  gerçeklerine  uygun temel ilkeleri içeren, her kademedeki eğitimcilerin işbirliği ve  katılımı  oluşturulan; karınca  kararınca  eserimdeki genel  görüşlerden  yararlanılarak düzenlenen, yepyeni demokratik   çağdaş,  bireysel  bir  eğitim  sisteminin oluşturularak daha  fazla  zaman  kaybedilmeden, en  kısa sürede geçişin zorunlu olduğu ancak bir o kadar da gerçekleşme sinin  ne kadar güç olacağı,acı gerçeği ile bir defa  daha  yüzleşmemi  sağladı...

          Okumakta  olduğunuz  bu  eserimin,  her   bölümünde  bu  umutsuz  tutumumla;  sürekli  yenilemeler  yapmamın gerekçesi , eğitici  okuyucularımın  daha  iyi  anlayacağı  gibi...      Çağdaş  yapılanmalara,  MEB. da  siyasetin  egemen  olması  ve  siyasi  bürokrasi  çarkının ;  devlette  süreklilik,  devlette  devamlılık,  kamu  yararı, ülke  çıkarları  vb.  evrensel  devlet  ilkelerini,   koltuğunu  bırakmamak  uğruna siyasi  ve  maddi  çıkar  hesaplarının  üzerinde  tutmaları. Bu anlayışın  yıllarca  egemen olması  nedeni  ile  bürokrasinin  sürekli  yeniliklere  ve  değişimlere  ve  çağdaş  düzenlemelere  karşı  çıkarak  direndiği acı   gerçeğidir. Kurulan  bu  çark  değişip, yenilenmeden, çağdaş  eğitim  sistemlerin  oluşturulması  ve  uygulanmasının   eğitimin her kademesinde uzun yıllar görev yaptığım  ve  edindiğim  acı  deneyimlerim sürekli  bu  endişe, bu  kaygı  ve  olumsuz  tutumları  geliştirmeme  neden  olmuştur.        

           Ancak  bu  kişiler  mevcut  yerlerini  korumak  için  çağdaş  bazı  projelere  yeşil  ışık  yakmışsalar da eğitim kurumları olanakları ve altyapı yetersizliği gibi nedenlerle; çağdaş  yapılanmalara kapısını  kapamak  zorunda bırakılmış, kendi kaderleri ile baş başa bırakılmışlardır.Bu nedenlerle,  bu  projeler  gerçekçi  bir  şekilde  uygulanamamış tır. Her  kademedeki  eğitimciler, zorunlu  olarak  üst  düzeydeki  amirlerini  örnek  almışlar  sürekli  yapılan bu  yeniliklere  direnmiş  ve  karşı  çıkmışlardır.

            Tüm  bu  nedenlerle  öncelikle  MEB ‘ nın  siyasetten  arındırılarak,görevlerinin  büyük  bölümünü  yörelere, illere ve  Eğitim Komplekslerine  devrederek,eğitim kurumlarımızın, özerk,demokratik, çağdaş  ve  milli bir  yapıya  kavuşturulması,  eğitimin olmazsa  olmazlarından  olmalıdır. Daha sonra özel girişimciye bazı kolaylıklar sağlanarak desteklenip, teşvik edilmelidir. ( Ancak özel girişimciyi vergi yükünü azaltma,alt yapı ve yerel vergi kolaylıkları gibi maddi kaynaklar bakımından belediyeler ve devletçe kolaylıklar dışında; Bu vakıf,dernek,girişimci,kuruluş  ve insanlar okul açarak devletin yükünü azaltmıştır diyerek, bu gün olduğu gibi yönetmeliklerde bulunmasına rağmen, yönetmelik dışı keyfi uygulamalar yapmalarına izin verilmemelidir.)

          Özel Eğitim Kurumu’ da, diğer eğitim kurumlarının bağlı olduğu kanun hükümlerine tabii olmalıdır.  Çünkü eğitim diğer sektörlere benzemez ve her sektörün üstünde, her sektöre gerekli olan ve katkı sağlayan, hayati bir önemi vardır.Yetiştirdiği insandır. Bu nedenle ulusların, iyi bir insan,iyi bir vatandaş ve topluma yararlı olacak üretken bireyler yetiştirmek, eğitimin en temel işlevlerindendir.  Devlet eli ile  ya da özel girişimci tarafından finanse edilsin, eşitlik ilkeleri, yasa ve yönetmelikler gereği, her kuruma eşit mesafede olunmalı, hatta çifte standartlara fırsat sağlayan, bu olumsuz alışkanlığı ortadan kaldırmak, hastalığı ortadan kaldırıcı uygun tedavi için etkin bir denetim yapısı oluşturulmalıdır. 

      Tüm  bu  koşulları da  dikkate  alan,   çağdaş-demokratik  bir  eğitim  sisteminin yeniden  yapılanmasında; uygulamada aksaklıklar  çıkmaması  için  bir  geçiş  sürecinin yaşanacağı  bu  geçiş  sürecinde, uygulayıcıların  ortaya  çıkan  sorunları  çözücü, ortadan  kaldırıcı  çağdaş  yapılanmalara  ihtiyaçları  bulunduğu,  bu  yapılanmaların   ne  kadar  gerçekleşmesinin  güç  olduğu, aksaklıkların  nedenleri, ne  gibi  düzenlemelere  gerek sinim duyulduğu,  bunların    neler  olabileceği, kararların  nerelerde  ve  nasıl  alınması  ve  nelerin  uygulamaya  konulması  vb.  görüşlerimi  eserimin  çeşitli  bölümlerinde  açıklamaya  çalıştım. Ancak tüm  bu  olumsuz  koşulların  önündeki  tek  ve  en  büyük  engelin  siyaset  olduğu,  bu nedenle  ilk  adım  olarak,  Milli  Eğitim  Bakanlığı’nın   siyasetten  arındırıldığında   çözümün  kolaylaşacağı   ortadadır. 

         Tabii  ki  eğitimimizde  bu  yeni  fakat  tüm  eğitimcilerin    ortak  görüşü  olarak düşündüğüm eğitimi  bizzat  uygulayıcıların  yerinde  düzenleyip, uygulaması, katılımcı  ve  ekip  çalışması  anlayışı  ve  demokratik  bir  yapı   ile  yürütülmesi vb.  koşullar  Eğitim  Komplekslerinin  genel  yapısını  oluşturmalıdır. Gelecekte,  eserimdeki   görüşlerimden   yararlanılması  gururu  bana  yaşatılırsa...Genelde alışılmış bir gerçeklik vardır kişilerin değeri genelde kaybedildiğinde anlaşılıyor.  o  günleri  göremezsem... Bu  konuda  tek  ve  son  isteğim. Lütfen  eserimdeki   bu  görüşlerimi  olduğu  gibi  almayınız, ancak  ondan  yararlanabilirsiniz.Yararlanacağınız  konuların  çağdaş, bilimsel  ve  teknolojik  gelişmelere  uygun  ve  evrensel  olarak,   tüm  eğitimcilerin  katkısı  ile  geliştirilip en  mükemmel  şekilde  uygulanabilecek  koşullarda düzenlenmesinden  asla  taviz  verilmemesi  ve  geçmişten  ders  alarak  geleceğimizi  yönlendirebileceğimiz  gerçeği hiçbir  koşulda  unutulmamalıdır.

           Ayrıca ülkemiz ve dünya  koşulları  ile  örtüşen  bir eğitim sistemi düzenlenmesi  düşünüldüğünde:    “Çağdaş yeniden yapılanmalarda “  bu  eserden  de  karınca  kararınca  yararlanılması;  öğretmen, uzman,  yönetici, akademisyen  (Çeşitli  kademede ki   üniversite   öğretim üyeleri)  müfettiş  vb. eğitim  alanında  birinci  derecede  söz  sahibi  olması  gereken,   tüm   eğitimcilerin  katkılarıyla  yeniden düzenlenmelidir. Denenerek, geliştirip;  uygulanabilecek  en  sağlıklı  bir   yapıya kavuşturulması.Tüm  bu  sonuçlara ve  ülkemizin   gerçeklerine  uygun,  “ Çağdaş,  Demokratik   bir  Eğitim  Sisteminin”    ülkemizin  hizmetine  sunulacağına   inanıyorum.  Türk  Eğitim Sistemine   yapacağım  en  küçük  bir  katkı  bana  mutlulukların  en  büyüğünü  kazandıracaktır. Bu  amaçla  bu  görüşlerimin  çoğunun  eğitimcilerin  ortak  görüşü  olduğuna  inanıyorum .  Çünkü   ben  bir  eğitimciyim . Eğitimin sorunlarını en iyi  eğitimciler bilirler, eğitimin  doğruları  tüm  eğitimciler için geçerlidir,aynı  doğrulardır. Bu anlamda ben  tüm   eğitimci  arkadaşlarıma  güveniyorum...

            Bu  görüşlerimi  dile getirirken,  başta  Ulu  Önder   M. Kemal  Atatürk’ün  eğitim alanın da  yaptığı  devrimlerle ;  çağımıza  uygun  yapılanmalara  her  zaman  ve  her  yerde  ihtiyaç duyulacağı gerçekliği   hep  bana   ışık tutmuş  ve  yol  gösterici  olmuştur. Daha  sonra  ülkemizde    bu güne  kadar  uygulanan,  tüm  eğitim  sistemlerinin  olumlu  ve  olumsuz   yönleri,    eğitimimizde  yapılacak  yeniden  yapılanmalarda   nelere  dikkat  edilmesi  gerektiği   konusunda  geçmişten  dersler  çıkarmama  ve  bu  olumsuzluklara  artık  ülkemizin  tahammülü  kalmadığını  daha  gerçekçi bir gözle  görmemi  sağlamıştır. Bununla  da  yetinmeyerek,   gelişmiş  ülkelerin   eğitim   sistemleri  ile  ülkemizde  bu  alanda  yapılan  bilimsel  araştırmalar   ve  kendimin   uygulamadaki   araştırmalarım   ve   Atatürk’ün   eğitime   bakışı   bu  eseri   yazmamda   en  büyük   rehber  olmuştur.

         

               Atatürk  Cumhuriyeti’nin   Gençleri !   İlke   ve   Devrimlerinin  Yılmaz   Bekçileri !  Geleceğimizin  Teminatı  Türk  Çocukları !  Gençler !

 

            Atatürk’ün  kutsal  emanetlerinin  her zaman  yılmaz  savunucuları  ve  takipçileri   olarak ; (  Atatürk ‘ün   Gençliğe  Hitabesi,  Nutuk,  Eşsiz  İnsan , Tüm  Yönleri  ile   Atatürk, Atatürkçülük   vb.  Atatürk  ile  ilgili   kaleme  alınmış  eserler )  bizi   aydınlatarak,   yol  göstericimiz  olmuştur.   Onun, Anıt  Kabirde  rahat  uyumasını ve ilelebet  kalbimizde ölümsüzce yaşamasını istiyorsak ! Çağdaş bir eğitim  sistemine  en  kısa  sürede  geçmemiz, olmazsa  olmaz   bir  koşul  olmalıdır.

              Eğitim  sistemimizde yeniden yapılanma  söz konusu olduğunda. Sistemin  bu  günkü  durumunu tekrar, tekrar inceleyip,  irdelemenin ; bu  konuda  gerekli dersler çıkararak, olumsuzlukların tekrar yaşanmaması için değerli  okuyucularıma aşağıdaki  anımsatmaları yapmanın  yararlı   olacağını   düşünüyorum.

               Bilineceği  gibi  bugün,  3797  sayılı  Milli  Eğitim  Bakanlığı  Teşkilat  ve  görevleri ile  ilgili  kanun  gereği:  Milli  Eğitimin  Merkez  ve  Taşra  Teşkilatları  oluşturulmuş;  1739 sayılı  Milli  Eğitim  Temel  Kanunu, 222  sayılı  İlköğretim  Kanunu   vb.  kanunlarda  Anayasa  gereği   hukuki   düzenlemelere  ve   yeniden   yapılanmalara  gidilerek  tüzük  ve  yönetmelikler düzenlenerek; bu  günkü  eğitim  sistemi oluşturulup, uygulamasına  geçilmiştir. Milli  Eğitim  Bakanlığı  Teşkilat  ve  Görevleri ile  ilgili  kanunda  da  belirtildiği gibi, Merkez  Teşkilatı   Müsteşar   ve  yardımcılıkları, Ana Hizmet Birimleri... Genel  Müdürlükler   ve  bunlara  bağlı  Genel  Müdür   Yardımcıları,  Yardımcı  Hizmet   Birimleri ... Daire Başkanlıkları  ve  bunlara   bağlı  Şube  Müdürlüğü - Müdürlükleri,  Diğer   uzman   kadrolar, Talim  Terbiye  Kurulu  üyeleri   ve   diğer   personelleri  ile   ( Memur-hizmetliler)  şişkin  ve hantal  bir  yapılanmaya   sahiptir.  Bu  durum  Milli  Eğitim  Bakanlığı  Merkez  Teşkilatında   görev  yapan   tüm    bakanlıkların   birimlerindeki  kadrolar  dikkate  alındığında ; Devletin nasıl  bir   hantal  yapıda  bulunduğu  ve  bu  durum    bürokrasinin   genel  yapısı  da  dikkate  alındığında ;  kalkınmanın  önünde  en  büyük  engelin  bu  hantal  devlet  yapısının  olduğu; bununla  da  kalınmayarak,  her  hükümet  değişikliğinde  bu  kadroların  siyasilerce  belirlenmesi,  siyasi  bazı  hesaplar  içindeki  kişilerin,  siyasi  emellerini  gerçekleştirme  çabalarını  ön  plana  alıp  eğitimimizi  yeterince  önemsememeleri; hiyerarşi   kademeleri  arasında  siyasi  ve  zaman  içinde  maddi  çıkar ve işbirliğinin  oluşturulmasını  sağlamıştır. Ancak yönetsel işbirliğinin,    işlerliğin ve verimliliğin  ortadan  kalkması  gibi  büyük  bir sorunu  da   beraberinde  taşıdığı  bir  gerçekliktir.  Bu  yapı  içinde  sorunlar  çözümlenemediği gibi   bürokrasi  çarkının  çok  ağır  dönmesi   her  geçen  gün  sorunları  büyütmüştür. Bu  sorunlar  büyüdükçe  çözümlenememiş; Türk  Milli  Eğitiminin  ve  ülkemiz  insanlarının  büyük yaralar  alıp,  olumsuzluklar  yaşamalarına neden  olmuştur. 

              Böyle bir  yapı  içerisinde  kalkınmadan,  gelişmeden, devlet  de  birlik ve devamlılıktan  uzaklaşmıştır. Bu  koşullarda  gelişmiş  ülkeler  seviyesine  gelmeden  söz  etmemiz, tamamen  hayal  ürünüdür, ütopyadır.  Çağımızda  böyle  eğitim  sistemlerinin  uygulanmasında  ve  eğitimimizi  maddi  ve  siyasi  çıkarları  uğruna  kullanmakta  direnenler... Türk  Toplumuna  karşı  en  büyük  insanlık  ayıbı  en  büyük  haksızlıkların  ve  saygısızlıkların  baş  mimarlarıdırlar.  Kutlamak  lazımdır  onları...

 

             Bu gün gerek 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri ve l739 sayılı Milli Eğitim Temel kanununa, gerekse diğer kanunlar ve eğitim alanındaki projelere baktığımızda çok güzel düzenlemelerin yapıldığını görüyoruz.Ancak iş uygulamaya gelince bunlarla ilgili  Milli Eğitim Bakanlığının düzenlemeler yapmasını bir tarafa bırakalım, olumlu politikalar oluşturamadıklarını, bunların yazılı metinler halinde kalmaya mahkum edildiğini görmekteyiz.

          Bu durum yüksek öğretimde de pek farklılık göstermemektedir.Oysa Atatürk’ün Cumhuriyetimizi koruma ve kollama, ülkemizi çağdaş uluslar seviyesine, hatta daha ilerisine çıkarma görevine verdiği gençlik ! Bu köhne ve  yazılı metinlerde kalıp uygulanamayan, çağdışı  eğitim anlayışı ile mi ? Gelişip, kalkınacak...

 

           Bu konuya girmişken, Yükseköğretim Kanunu ile Milli Eğitimin Genel Amaçları ile çakışan hatta ortak olan bir maddeyi irdeleyerek; değerli okuyucularımın bu konularda düşünmelerini, düşünmelerini, bir defa daha düşünmelerini rica ediyorum.

 

          “Türk milletinin tüm fertlerini, hür ve bilimsel düşünce gücüne  ve geniş bir dünya görüşüne sahip......insan haklarına saygılı......topluma karşı sorumluluk duyan, yaratıcı ve verimli.......                                        yetiştirmektir.”

            Mevcut eğitim sistemimizin bu günkü yapısı ve yukarda olduğu gibi eserimin bir çok bölümünde yenileyerek değindiğim koşullar gereği, kuralcı, kısıtlayıcı,sınırlayıcı ve gelişimin önünde engel teşkil eden, bireyleri kendi potansiyel güçlerine uygun gelişmelerine olanak tanımayan, kendilerinin hazırlamış oldukları program merkezli  eğitim sisteminin ve yükseköğretimde uygulamada olan kredili sistemin, başladığından beri hiçbir düzenleme yapılmadığı gibi çağdışı uygulamalarla çağın gerisinde kalmış yapısı ile  bu amaçlara uygun  insan yetiştirmek asla olası değildir. 

           Bu gün öğrenciler yönelmek istedikleri eğitim programlarını yöneltilirken,kendi özgür düşünceleri ile seçememekte, potansiyellerine yani bireysel ayrıcalıklarına uygun programlara  yönlendirilmeleri  ve yönlendirildikleri bu programlarda isteklerine uygun  dersleri, hatta ders öğretmenlerini ( Günümüzde, öğrencilerin seçmeli dersleri bile seçmelerine olanak tanınmamakta, bu dersler okulun olanaklarına göre   yönetim ya da öğretmenler kurullarınca belirlenmektedir.)  seçmelerine olanak tanınmamaktadır. Bütün bunların gereği öğretilmek istenen bilgiler, kalabalık sınıflarda, fiziki donanımı yetersiz, çağdışı eğitim araç-gereçleri, eğitim yöntemleri ve ezberci eğitim anlayışı gereği öğretilmek istenenler, kuru kuruya bir bilgi olarak öğrencilere yüklenilmeye çalışılmaktadır.

           Bu seviyelerinden çok ağır  programlar ve bir o kadarda  ezberci bilgi yükleme anlayışı ile öğrenciler, bilgileri kuru kuruya öğrenmekte; ancak anlama , kavrama  ve öğrendiklerini aktarma düzeylerinde bilgi kazanmaktadır.Bu şekilde öğrencilerin öğreneceklerini, verilerle açıklama, gözlemleme,doğruluğunu kanıtlama, tartışma, yorumlama, analiz ve sentez düzeylerinde öğrendiğini kullanma olanakları olmadığı ya da yeterince sağlanamadığı için;  bilimsel ve çağdaş bir eğitim ve öğrenme olanaklarından yoksun yetişmeleri nedeni ile sanırım öğrencilerin özgür düşünce  oluşturmaları bilinçli olarak sürekli bastırılmaktadır.

           Tüm bu nedenlerle öğrencilerin bilimsel yöntemlerle, daha üst düzeylerde öğrenmelerine olanak tanınmamakta, yalnız anlama, kavrama ve bilgileri kuru kuruya aktarma düzeylerinde öğrenmenin oluşturulduğu, bilindiği halde; daha sonra öğrencilerin bu bilgileri ne derecede öğrendiklerini tespit etmeye  yönelik ölçme sınavı yapılarak, öğrenemediklerini niçin öğrenemediklerine yönelik hiçbir araştırma ve ek çalışma yapmadan , sonuçlar not ile değerlendirilmektedir.

         Ayrıca eğitim sistemi, her bireyin bireysel özellikleri ve farklı yönleri ile bir değer olduğu anlayışı ile yola çıkmamakta, her bireyin yeteneklerine göre en üst düzeyde gelişmesine katkıda bulunarak; üretken ve verimli bireyler olarak üretim toplumu yetiştirmekten uzak olan bu eğitim anlayışı,yalnız örgün eğitimde değil , okul öncesinde ailelerin eğitim anlayışlarından ve toplumun eğitime bakış açısına kadar bireyleri sürekli olumsuz etkilemektedir. Çocuk yakın  çevresinin kendine verdiği değer oranında yetişir ve gelişir. Çevre çocuğun merak duyduğu, ilgi odağı olduğu konular ve durumlarda onu destekleyeceği yerde engellerse,yeteneklerini geliştirmesine olanak tanımazsa; çocuğun çabaları çevreye bağımlı kalacak, çocuk özgürce kendinin güçlü yönlerini geliştiremeyecektir.Hayır sen yapamazsın,sen beceremezsin, sen çocuksun vb. tutum ve davranışlarla çocuğumuz hep çocuk olarak kalır. Ya da aşırı korumacı tutumlarla, her şeye her istediğine, koşulsuz, bedavadan, herhangi bir çaba göstermeden sahip olma anlayışlı bir eğitim; bencil,doyumsuz,çıkarcı,sorumsuz,bir türlü hoşnut olmayan,her şeyi maddiyatla değerlendiren, tüketici bireylerin ve bununla da ilişkili olarak tüketici toplumun temellerini kendi ellerimizle atarak ülkemize zararların en büyüğünü vermiş oluruz.

              Bazı ailelerin kolay yolla kazanması ya da çocuklarında kendilerinin yaşayamadıklarını çocuklarına yaşatmak için aşırı koruyucu tutumlara girmeleri sonucu, çocuklarının  her isteğinin  koşulsuz yerine getirme anlayışı gereği, her istediğini kolayca elde eden çocuk, kişiliğini koruyup, üstün tutmada, hep maddiyat ön plandadır ve her şeyin bu güçle elde edildiği anlayışı yerleşmiş ve egemendir. Bu koşullarda yetişen birey, herhangi bir olumsuzlukla karşı karşıya kaldığında  kendi  bildiği  çözüm  yollarını  dener, başaramadığında  kendini  sorumlu tutmayarak, bu olumsuzlukların sorumlularının çevresi olduğunu düşünür. Kendisinin bu konuda bir sorumluluğu olmadığı için o kişiler suçludur. Çünkü çevresindekiler onu bu olumsuz durumlardan kurtarmak için hep bu yolu denemişlerdi ve gerçek sorumlu olan bu kişilerdir.

            Kendilik düşünce ve duyguları gelişmemiş birey, boş vermişlik,vurdum duymazlık, umursamazlık vb. tutum ve davranışlarını sürdürmeye devam eder. Ya da  aşırı baskıcı ve otoriter tutum ve davranışlarla  sen yapamazsın, sen beceriksizsin, sen yetersizsin, sen çocuksun, aptalsın vb. tutum ve davranışlarla yetişen çocuk için;  ben yetersizim, ben değersizim,ben bir hiçim duyguları egemen olur. Toplumda gördükleri,yaşadıkları olaylarla bağlantı kurarak; çalan, çırpan, talan eden, soyan,vergi kaçıran vb. yanlış davranışlar yapana daha çok değer veriliyor. O zaman toplum içinde değerli olmam için tek amacım güç elde etmek, maddi gücü elde etmektir, maddi güç elde edilince her şey yapabilirsin, her istediğini gerçekleştirebilirsin, herkes sana önem ve değer verir anlayışı kişiliğinin bir parçası haline gelir.

         Artık onun bu hedefini gerçekleştirmek için tüm engeller, ne olursa olsun,kim olursa olsun önemli değildir.Onu hep horlayıp,dışlayıp bu duruma getiren bu toplum olmuştu.Bu toplum kendisine ne vermişti....

    

         Belki bu gücü elde ederken, bir çok olumsuzluklarla karşılaşacaktı. Şu an ki durumu daha iyi bir nokta da değildi. O halde her sonuca katlanıp, sonunda kendini kanıtlama fırsatını bulacaktı.

         İşte ailede başlayan, çevrede ve örgün eğitim sisteminde bireyleri hep tüketim toplumunu dönüştürecek tutum, davranış ve uygulamalar yaygın olarak görülmekte toplumumuz gittikçe yalnız kendi egosunu tatmin etmekten başka bir şeyi düşünmeyen, kendi çıkarlarını toplumsal çıkarların üzerinde tutan bencil,çıkarcı,insanları ezen sömüren,onlara her kötülüğü düşünmeden tereddütsüz yapan vb. davranışları kazanmış hatta kişiliğinin bir parçası haline dönüştürmüş bireyleri yetiştirerek, tüketim toplumunun temellerini atmaktadır..Bu nedenle acilen ve  en kısa bir sürede toplumumuzun bireylerinin üretim toplumu haline dönüşmesini sağlayacak önlemler alınmalıdır.

            Bugün, ilgili kanunlar ve yönetmelikler gereği, öğrencinin kendi özgür iradesi ile birey sel ayrıcalıkları oranında öğretmenin anlattıklarını düşünmesi, tartışması, sorgulaması,yeni düşünceler üretmesi,denemesi, yorumlaması, öğrendiklerini yeni bilgilerinde kullanması, yeni denemelerde bulunarak yapıcı ve yaratıcı bilgiler üretmesi; küçük yaşlarda (Okul  Öncesi ve  İlköğretim Öğretim dönemlerinde çocuk olmanın gereği, oyun, çok sayıda duyu organına hitap eden, uygulama ağırlıklı ve derslerde birbiriyle bağlantılı eğitim programları ve çağdaş ders araç gereçlerinden yararlanılarak ezberci bir anlayış değil çizgi filmlerle, oyunlarla,seviyelerine uygun olumlu davranış kazandıran film,dizi,yayınlarla hem yaşantıya hem de çok sayıda duyu organına hitap eden araçlardan ve çağdaş yöntemlerden yararlanarak her yaşa uygun,istendik olumlu tutum ve davranışlar   ezberci bir anlayışla değil öğrenmenin öğretilmeye çalışıldığı bir yeni yapılanmanın egemen olduğu; Çağdaş Demokratik , Bilimsel ve Bireysel  eğitim- öğretim ile sağlanamayacaktır.

        Gerçi ailelerin ve tüm yetişkinlerin eğitimine, Eğitim Kompleksleri bünyesindeki tüm personelin sürekli hizmet-içi eğitimlerine de ülkemizde önemli yer vermek gerekmektedir.  ( Her yaşta , her seviyede , her koşulda, her ortamda, tüm bireylerin yasal,demokratik haklarını gözeterek;eşitlikçi anlayışla insanların sürekli eğitimi ve hizmet-içi eğitimi,seminer  panel , etkinlik  vb faaliyetler,hükümlü ve tutukluların bile bu süre içinde bir meslek sahibi yapılması ve topluma yararlı bir bireye dönüşmesi için her türlü önlem alınmalıdır.) Her koşulda her zaman ve her yerde toplumun tüm fertlerini, ( Mevcut koşullar gereği ailelerin ve çevrenin olumsuz etkilerini ortadan kaldırarak.) sağlıklı kişilik sahibi üretken bireyler dönüştürmek ve üretim toplumunu oluşturmak yolunda, birinci ve en büyük görev eğitime düşmektedir.

             Eğitim derken bu günkü eğitim sistemini kastetmiyorum. Bu günkü eğitimin yalnız bir yönü olan ezberci eğitime değinmek istiyorum. Bu günkü  ezberci eğitim anlayışında ısrar edildiği, ”Tüm eğitimcilerce bilindiği gibi, ezbere öğretilen  bilgiler  kısa  sürede  tekrarlanmadıklarında  unutulmakta  ve  kalıcı  olamamaktadır. ”  ,çağdışı eğitim anlayışları  egemen olduğu sürece;  eğitimde ne kadar çağdaş ve gelişmiş eğitim araçları (Video, Bilgisayar, İnternet, CD, VCD DVD vb.)  ne kadar çağdaş yöntemlerle yapılırsa yapılsın; bilimsel düşünce ve öğrenmeyi öğrenme kendiliğinden oluşmaz ve kuru kuruya bilgi yüklemekle hiç gerçekleşemez. 

          Öğretmen, şüphesiz bilgileri öğrencilere aktarmak için yönlendirme işini yapan kişidir. Öğrenci ise öğretmenin otoritesinden bağımsız olarak aktarılan bu bilgileri kendi başına dinlediklerini, işitip,okuduklarını, daha önce öğrendikleri ile kendi özgür iradesi ile ilişkilendirerek, parça ve bütün arasında bağıntı kurarak ayrıştırıp, kavrayan, anlayan,araştırarak, bilgi dağarcına katan, yorumlayan, eleştiren,  soru sorabilen ve sorgulayan, yararlanabilecekleri bilgileri yeni bilgilerle ilişkilendirerek kullanabilen,yeni şeyler düşünüp,üreten çok yönlü düşünmeye ve ayrıştırmaya açık olan bir eğitim sisteminde; sağlıklı bir öğretmen öğrenci ilişkisi ve yönlendirme sistemi ile gerçekleştirileceği unutulmamalıdır. Ancak bu şekilde oluşturulmuş bir eğitim sisteminde, öğrenciler okul öncesinden başlayarak yüksek öğrenimine kadar, eğitimin her kademesinde özgür ve bilimsel düşünce gücüne sahip bireyler olarak yetiştirilebilirler.

           Eğitimde kazanılan bu davranışlar eğitim sürecinin sonunda, bireylerin tüm yaşantılarında, insanlarla iletişim ve ilişkilerinde, uluslar arası iletişim ve ilişkilerde insanları birbirlerini daha iyi  iletişim kurmalarında anlamalarında ve paylaşımlarında  yararlana bileceği  bir  süreçtir.

           Ancak, bu düzenlemeler çoğu  zaman göstermelik olarak yapılmış ve genelde yapılmış olmak için yapıldıklarından; yazılı metinler olarak kalmış, sürekli uygulanmak istense bile, çıkan sorunlar ve engellemelerle uygulama olanağı bulunamamıştır. Bireysel  ve cesur çabalarla gerçekleşinceye kadar, eğitimimiz derin ve tamiri olanaksız yaralar almıştır.  Bu  yaralanmalardan  en  çok eğitimde söz sahibi olan ve bizzat eğitimin  işlevini  yürüten , uygulayıcılar;  öğrenciler, her kademedeki  eğitimciler ve yöneticiler  en büyük payı almışlar, yıpranmışlar, sürülmüşler, kıyımlara uğramışlardır. Süreç içinde  prestijleri sarsılarak, tüm bu olumsuzlukların sorumlusu olarak lanse edilmişlerdir. Toplumun kendilerine bakış açısı dolaylı olarak değişmiştir. Konuyu öğrenci boyutu ile ele aldığımızda ortaya çıkan olumsuzluklar daha da üzücü boyutlardadır...                      

            Oysa bilimin, bilime ulaşmanın tek  yolu, “  Bilimsel  Yöntem  ışığında  bilimsel   veriler   ve  uygulama  sonuçları  ile desteklenen, çağdaş  sistemleri olduğu gibi alıp, uygulamak olmamalıdır.”  Sistemler ülkemiz  gerçeklerine, koşullarına,ülkemiz insanlarının  yararına olup, olmadığı eğitimcilerce tartışılmadan,  deneme ve uygulama  sonuçlarına göre düzenlenmeler yapılmadan; ülkemizin gerçeklerine uygun planlama,istihdam,ülke yararı, öğrenci, öğretmen, fiziksel altyapı ve  her türlü koşulları oluşturulmadan uygulanan bir sistemin  yarar getiremeyeceği anlayışının  ve bilincinin kazanılmamış  ya da   eğitimin siyasal ve çıkar ilişkileri olan, niteliksiz kişilerin yönetimine  verilmiş olması gerçeğidir.    

            Ülkemizin kalkınıp, gelişmesinde ve çağdaş ülkeler seviyesine gelerek; tüm yönlerimiz ve kurumlarımızla Kopenhag Kriterlerini yakalamamız, hatta daha ilerisine ulaşmamız için  önce işe, kendi  kendimizi ve düşüncelerimizi  değiştirmekle başlamalıyız. Ülkemizin bireylerini  çağdaş  eğitim yolu ile değiştirerek, geliştirerek sağlıklı , üretken  bireyler olarak yetiştirmek için önce işe kendimizi değiştirip yenilemekle başlamak; atılacak adımların  başlangıcı olacaktır. Bu konuda  tek yol ancak, Atatürkçü  düşünce  biçimidir. Ancak burada başka düşüncelerden yararlanmayın anlamı çıkmasın, her türlü görüş ve düşüncelere açığız, ancak bu düşünceleri körü körüne savunmayıp, bize yararlı olanları,bilimsel olanları,ülkemiz koşullarına ve yararlarına uygun olanları,uymayanları ise uygun hale getirerek almak; körü körüne getirip,olduğu gibi uygulamaya geçilmeden daha çok yararlar getirecektir. Bu adımları atarken en büyük ve tek rehberimiz , Atatürk ve onun ilke ve devrimleri olmalıdır. Hazırladığım Çağdaş- Demokratik ve Bireysel Eğitim Sistemi tüm bu koşullar düşünülerek düzenlenmiştir.Ancak bir çok eksiklikleri vardır. Bu nedenle başta  eğitimciler olmak üzere toplumumuzun tüm kesimlerinin katkılarına ihtiyacı vardır!..

              Eğittiğimiz, yetiştirdiğimiz insanın, çağa ayak uydurabilmesi, bu gününe ve geleceğine güvenle bakabilmesi,  üretken , verimli ve  nitelikli gelişmiş bireyleri ile çağdaş ve köklü bir toplum yapısını oluşturabilmesi,mutlu ve barış içinde bir ülke; dünya ulusu ve evrenin bir parçası haline gelebilmesi için önce çağımızın ilim, eğitim, iletişim, teknoloji, siyaset, demokrasi vb. alanlardaki gelişim ve değişimlerine ayak uydurması,  sürekli yenileyip, geliştirmesi ve bunların ürünlerinden en üst düzeyde yararlanması ve bireylerinin hizmetine sunulması sağlanmalıdır.

             Bu anlamda geleceğimize güvenle bakmanın gereklerinden biri çağdaş yeniliklere ve gelişmelere uygun eğitimimizde sürekli düzenlemeler yapılmalı,çağdaş üretim araçlarının bireyin,insanlarımızın hizmetine sunulup, günümüzün verimli ve üretken insanını yetiştirerek,geleceğimiz insanını yetiştirmek için tüm olanaklarımızı ve gücümüzü seferber etmeyi hedeflemeliyiz.

              İnsan unsurunun eğitiminde, insanın insan olma özelliklerinin gerektirdiği ve insana yaraşır; sevgi, saygı, güven, özgüven, yardımlaşma, dayanışma, kendisi ile barışık, yakın çevresinden başlayarak tüm insanlık alemi ve evrenle barışık, hoşgörülü ve olumlu tutumlar geliştirmiş, sağlam karakterli ve sağlıklı kişiliğe sahip bireylerin yetiştirilmesi amaçlanmalıdır.

             Üzerinde yaşadığı topraklardan başlayarak, özgür bir birey olarak ülkesini seven,  ülkenin vatandaşı olmakla gurur duyan, ülkesini koruyan ve kollayan, gerekirse ülkesi için her türlü fedakarlığı göze alarak,canını bile seve, seve  feda edebilen, temel hak ve özgürlükleri benimseyip, uygulayan, laik, demokrat, kısacası Atatürkçü düşünce sistemini yaşam biçimine dönüştürmüş, barışçı bir birey olabilmesi için oluşturulacak çağdaş bir eğitim sisteminde “ Temel İlkeler “ olmazsa olmaz yer almalıdır.

         Çağın gelişim ve değişimlerine uygun sürekli geriye değil ileriye doğru düzenlemeler gelişmelere uygun eğitimcilerin önderliğinde , katılımcılık anlayışı ve ekip çalışmaları ile düzenlenmelidir.

           Çağdaş  Eğitim Sistemi yukarda sayılan bu koşulları içerecek ve tüm sorunları ortadan kaldırabilecek esneklikte tüm öneri, görüş ve düşüncelere  sürekli açık olmalıdır. Uygulamaların ilgili illerdeki tüm kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin katkısı ile  her kademedeki eğitim  kurumlarınca ve sürekli olarak; çağdaş yenilikler ve düzenlemeler göz önüne alınarak, O ilin koşullarına ve ihtiyaçlarına uygun düzenlenmesi gerektiği sürekli belirtilmektedir.Her türlü düzenlemenin sağlayacak biçimde düzenlenmesine özen gösterilmiş ve bunun yolu açık bırakılmıştır. Ancak buradan her il kendi eğitimini kendisi düzenler sözünden yanlış anlam çıkarılmasın. Ülkemiz koşul ve gerçeklerine uygun eğitim sisteminin gerçek yapısının nasıl olması gerektiğini sürekli vurguladım ve ana hatları ile eserimde belirttim. Bu genel yapıyı koruyucu, tüm eğitimde söz sahibi olan her kademe, düzey ve alanda yetişmiş,kendini yetiştirmiş eğitimcilerin katkısı ile  “ Genel Eğitim Sistemi  ya da Programı “ oluşturulur.Sistem hakkında diğer kurumların ve sivil toplum örgütlerinin görüşleri,önerileri alınır. Uygulama okullarında uygulama sonuçları; masaya yatırılır, değerlendirilir.Daha sonra  bu “ Genel Program”  Türkiye genelinde uygulamaya geçilmesi uygulayıcıların düzenlemeler yapabilme olanağına da yer verilerek, uygulamaya  geçilir.

           Ancak sistemin mevcut  yapısı ve  her zaman, her yerde ve her koşulda ; illerin koşullarına uygun düzenlemelere  mutlaka açık olmalıdır. Her sistemin belirli bir geçiş dönemi  olmalıdır. Bu geçiş döneminde en az kesim üzerinde (Az sayıda  kurumda denenerek) en  az zararla atlatılması için, alt yapısı eğitime başlamadan yerel yönetimlerce ve tüm olumlu koşullar ilgililerce önceden düzenlenmelidir. Eğitim ve uygulama boyutunun düzenlenmesi o ildeki eğitim kurumlarına bırakılmalıdır. Burada sistem tüm yönleri ile düzenlendikten sonra, kamu,özel,tüzel kurum,kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin görüş,önerileri ile beslenip güçlendirilerek;Eğitim üst kurullarında görüşülüp,gerekli  düzenlemeler yapılmalıdır. Daha sonra uygulamaya geçilmelidir.Uygulamada ortaya çıkan sorunlar sürekli çözümlemelere ve düzenlemelere açık olmalıdır.  

             Eğitim sisteminin uygulanmasının her aşamasında ortaya çıkan sorunlar,eğitim kurumunun ilgili komisyonlarında ele alınarak çözüm yolları üretilmeli ve çözüm yolları önerilmelidir.Alınan bu kararlar üst düzeydeki il komisyonlarında görüşülüp MEB  Taşra

Teşkilatı ya da Merkez Teşkilatı Birimlerinin ya da Eğitim Kompleksi yönetimlerinin onayıyla uygulamaya  konulmalıdır. Bu şekilde yeni bir yapılanma ile bürokratik engeller ortadan kaldırılıp, bazı görevler taşra ve yerinde yönetim birimlerine devredilerek; en kısa sürede ilgili kurumda uygulama yolu açık tutulacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.


3. EĞİTİMİN  TEMEL  AMAÇLARI

 
          Türk Milli Eğitiminin temel amaçlarına, insani ve evrensel değerlere uygun;

 

         1-Eğitimin temel amacı, bireyleri gelişim dönemlerine uygun temel ve sosyal becerileri kazandırmak,olumsuz davranışları olumluya çevirerek; olumlu,istendik ve insan olmanın gerektirdiği olumlu davranışları kazandırarak, topluma yararlı bireyler olarak yetiştirmelidir.

          2-  İnsanı yetiştirme işlevini yerine getirirken, dili,dini ve mezhebi, ırkı, rengi, cinsi, düşüncesi,bireysel özellikleri ne olursa olsun hiçbir kimseye,sınıfa ve zümreye farklılık tanımadan, eşitlik ilkesi ve eğitimde fırsat  ve imkan eşitliğinin gereğini yerine getirecek; tüm  yasal düzenlemeleri gerçekleştirmeyi esas almalıdır.

          3-İnsana yapılan bu yatırımın, tekrar insana ve topluma dönecek bir yatırım olduğu  bu amaçla yatırımların en önemlisi ve kutsalı olduğu  bilinci ile yola çıkarak; insan haklarının gerektirdiği iyi bir insan,kendine,ailesine, topluma ve ülkesine yararlı, verimli   bir vatandaş olarak yetişmesini hedef edinmelidir.

          4- Kendisi ile, yakın çevresi ile kısacası tüm insanlarla barışık ve sağlıklı iletişim kurabilen, sorunlarını paylaşan, empati  ile yaklaşabilen kısacası insan olmanın gerektirdiği erdem davranışlar kazanmış; Atatürk’ün miras bıraktığı demokratik,laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türk toplumunun bir ferdi olmaktan mutluluk ve kıvanç duyan bireyler yetiştirmeyi amaç edinmeli ve gerçekleştirmelidir..

          5- İyi özelliklerle dünyaya gelen insanın, bireysel farklılıkları oranında eğitimden optimum yararlanması ve insan olmanın gerektirdiği hedef davranışları kazanmasına katkı sağlayarak, çevresi ile uyum sağlayan  sosyal bir varlığa dönüşmesini sağlamalıdır.

         6- Çağın değişim ve gelişmelerine uyum sağlayacak, çocukluğunu, gençliğini dolu, dolu ve mutlulukla yaşayacak,yetişkin yaşamına sağlıklı ve güven içinde geçişine zemin hazırlayıp, kolaylık sağlayan;ülkenin ve dünyanın ihtiyaçlarına uygun  nesiller yetiştirmeyi hedeflemelidir.

        7- Gelişim dönemlerinin, duyusal,sosyal,bilişsel, psiko-motor ,kişisel vb. özelliklere uygun yetişmelerini;  hür ve bilimsel düşünceye  sahip; vatanını,milletini ve insanları seven, ülke çıkarlarını  kendi çıkarlarının üstünde tutan,çağdaş, demokrat, laik ve Atatürkçü, sağlam  bir  karaktere ve sağlıklı bir kişiliğe sahip; bireyler yetiştirmeği gerçekleştirmelidir.

       8- Kendine güveni, özgüveni gelişmiş, kendisi ile çevresi ve kısaca tüm insanlarla barışık,onlara insan olmalarından dolayı sevgi-saygı duyan, paylaşan, yardımlaşan,özveride bulunan, sorumluluk alan,insanca insanca  yaklaşımlarda bulunan, eleştiren, öz eleştiri veren,yıkıcı değil  yapıcı,sorun yaratan değil, sorun çözücü , araştıran, soran, sorgulayan vb. insani değerleri kazanmış; bilgiye ulaşan, bilgiyi kullanan, proje geliştiren,insanlık yararına sunan,olumsuzluğu olumluya çevirebilen vb. sağlıklı kişiliğe sahip, üretken ve verimli bireyler olarak topluma kazandırmalıdır.

 
     
 

Halil TÜRKMEN
Psikolog-Danışman
Rehber Öğretmen

DEVAMI iÇiN TIKLAYIN

 


YASAL UYARI :
Tüm Hakları Kitabın Yazarı Halil TÜRKMEN 'e aittir.
 

 
 

I.Bölüm

II.Bölüm

III.Bölüm

IV.Bölüm

V.Bölüm

VI.Bölüm